(Tüm yazılarımda, öykülerimde
olduğu gibi yine sadece kendi çektiğim fotoğraf karelerini kullandım bu
yayınımda da)
Şiddet izlenecek şey mi ki dizilerin vaz geçilmezi oldu? Şiddeti sevdiriyor mu kimi dizilerin “bu nasıl çekilir?” dedirten sahneleri? Eğer dizilerin kimi görüntüleri öncelikle çocuklar, gençler ve toplumun bazı geri kalanı için çok sürmez yakında davranış olarak yeşerecek birer tohumsa, ekilen bu tohumların hasadı kan renginde olmaz mı? Kim ister kadından çocuğa, hayvana şiddet uygulansın, hayatlar sonlansın?
Yeniyetmelikte
saçtan tırnağa, bakıştan yürüyüşe birilerinin gölgesi vardır üstte. Bir film
izlenir, o filmdeki gibi konuşulur, hatta filmdeki bir cümle dillerden düşmez, o filmin
müziği her yerden duyulur.
Evlerin
duvarları ardında kim ne yaşamaktadır bilemezken belki gerçek hayattan da esinlenilmiş
olayların harmanlandığı hem sesli hem
görsel bir nevi kolayından romanlar olan diziler, hemen her akşam belli saatlerde
evlerde izlenir. İzlenen her şeyin, izleyende az çok bir etkisi olacak haliyle.
Herkesin seyrettiklerinden aldığı pay, iyisinden kötüsüne birbirinden bağımsız.
Pay alınıyor ama sonuçta; su götürmez bir gerçek bu.
Diziler
başlıyor; tutuluyor, tutulmuyor; seneler sürüyor bazen; bazen de tezden
bitiyor. Dizilerin dizi dizi öykü yüklü vagonları, vurdulu kırdılı, çatık kaşlar
altından keskin bakışlı, ağalı babalı, siyahlar içindeki adamlı, konaklı yalılı bir rotada koşuyor çoklukla. Dizideki niteliklere sahip kimi kahramanların bulup da söylemek bir yana bir
kitapta geçtiğinden bile habersiz olduğu, öylesi bir sözü öğrenmeye bile erineceği;
ama senarist kaleminden bolca döktüreceği beylik laflar, dizilerin bitmelerinin
ardından sosyal medyanın vazgeçilmez paylaşımları oluveriyor bir de. O
laflar, kimileyin kimilerinin karakterinin bel kemiği oluvermiş bir bakıyorsunuz.
Öteden
beri, dizilerden de önce eski filmlerde giyilenler, Hollywood aktörlerinin
briyantinle şekillendirilmiş saçlarından saçlarla sokaklarda gezmeler, Yeşilçam
aktörleri misali yakılmış sigara içmeler, tek kaşın kaldırıldığı yan bakışlar hatta
film şarkıları, o filmin sinema salonundaki
izlenme süresi olan iki saat sonrasında hemen sokaklara taşınmamış mıydı?
Bir zamanlar sadece filmleri, şimdilerde bir de dizileri izlemek yalnızca sinema
sanatına eşlik etmek değil, çoklukla iyisinden kötüsüne öykünülen kimi
kahramanları akla yerleştirmek aslında.
Bir genç, filmde kimden fazlasıyla etkilendiyse, film sonrasında artık o
karakter gibi yürüyecek, onun tavırlarıyla
hareket edecektir. Yani kendi gibi olmaktan filmdeki ya da dizideki öykünülmüş rol modele
bir geçiş süreci bazen bir dizi, bir film izlemek.
Henüz
filmlerin, dizilerin çekilmediği
çağlarda kimi romanlar da aynı etkiyi yaparmış. Mesela Goethe’nin Genç
Werther’in Acılarını okuyanların başlarına gelenler. Romanı okuyanların çoğu
Werther gibi sarı pantolon, mavi ceket giymiş, kimisinin de sonu iyi olmamış.
Mahallede
boş arsa varsa orada, yoksa apartman aralarında, okul bahçelerinde futbol
oynayan dört, beş yaşındaki çocuklara kadar ille bir rol model seçiliyor yetişirken.
Futbol oynayan çocukların çoğunun giydikleri formanın arkasında beğendikleri
futbolcunun adı yazarken saç tıraşları da o futbolcununkinden.
Her
gece, her kanaldaki dizilerin her birinde ayrı konu, ayrı esas kız, esas oğlan.
Ama çoğunun bir kesişme noktası var. Vurdu kırdı. Alabildiğine şiddet.
Şiddet izlenecek şey mi ki dizilerin vaz geçilmezi oldu? Şiddeti sevdiriyor mu kimi dizilerin “bu nasıl çekilir?” dedirten sahneleri? Eğer dizilerin kimi görüntüleri öncelikle çocuklar, gençler ve toplumun bazı geri kalanı için çok sürmez yakında davranış olarak yeşerecek birer tohumsa, ekilen bu tohumların hasadı kan renginde olmaz mı? Kim ister kadından çocuğa, hayvana şiddet uygulansın, hayatlar sonlansın?
Elbette
yapımcılar, şiddet sahnelerine toplumun kötülüğünü istediklerinden yer
vermiyorlardır dizilerinde. Mutlaka karşılıklı bir beklenti ve beklentiyi
karşılama alışverişi de vardır, yapımcı ile izleyici arasında. Ki var gibi
gözüküyor.
Vaktinde
senaryosu bile olmadan doğaçlama çekilen naif Yeşilçam filmlerinde kötü
karakter varsa da bir de karşısında uşağından bahçıvanına, şoförüne, babacan
tavırlı büyüklerine iyiler vardı,
kötünün önünde duvar gibi dikilen. Şimdi kötülerin dünyasının kazandığı, asıl
karakterlerin kötüler olduğu vurgulu dizilerde kadınlar hep ağlıyor.
Metropolle
yetinmeyip megakentlere geçişler
yaptığımız şimdilerde bunca kalabalık ve keşmekeş ortamında sosyologsuz olmuyor. Yalan Rüzgarı adlı hayli
eski yabancı bir dizide, neredeyse bir düzineden fazla sosyoloğun, psikologların, onlarca danışmanın
yer aldığını sıkça yazardı gazeteler. O zaman bizim dizilere katkıda bulunan
sosyolog var mı diye düşünmeden olmuyor. Önünde sonunda kaçınılmaz olarak şiddet
sahnesi bol dizilerden rol model alınan karakterlere benzeyip, kadınları,
hayvanları, yeni mezun İTÜ’lü mühendis genci istedikleri parayı vermedi diye canından
eden toplum zararlılarının mantar gibi bitivermesine ortam hazırlayacak diziler
her şeye rağmen yapılabilir mi? Tüm diziler, yok edici tayfunlar olmak yerine
ferahlatıcı meltemlere dönüşmedikçe
buğday tohumu arasında ayrık otu tohumu da saçılmış olmaz mı sünger gibi
emici genç algılara?
Bir
dizi vardı. Zengin kadrolu. Halit Ziya Uşaklıgil’in kitabından uyarlama. Yalıda
geçiyordu. Varlıklı bir ailenin öyküsü. Dizide, kocası ile arasında hayli yaş
farkı olan karakteri canlandıran oyuncunun da diğer oyuncuların da giysileri,
takıları öyle moda olmuştu ki o dönem yok satıyordu. Ne Paris modası ne Roma
pazarındaki pembe renkli oğlak derisinden ceketlerin modası hatırlanır olmuştu
dizi boyunca. Varsa yoksa tasından tarağına dizideki her şey alıp başını gitmişti
üstlerde başlarda. Öyle ki basit bir giysi alacağınızda satıcılar o giysiyi, o
dizi için kostüm tasarlayan firmanın ürettiğini söylüyordu. Bunu duymak bile
sattırıyordu ürünleri. Kapış kapış.
Dizilerin
etkisi bu kadar açıkken, dizileri şiddet
sahneleri ile doldurduğumuzda sokaklarda, ortalıkta göz
önünde işlenen onca fena şeylerin altında yatan nedenlerden biri, belki başlıcası
o sahneler olmayacak mıdır? İzlediği
çizgi filmlerin kahramanları Arı Maya, Spider Man, Superman kıyafetleri ya da
hayranı olduğu futbolcunun adının yazılı
olduğu formayı giyen çocuğun, on dördünde, yirmi dördünde dizilerdeki kötü karakterlerin
benliğine bürünüp onun giysisini giyeceği apaçık değil mi?
(Her
hakkı saklıdır)
Ayşei
Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 10.09.2019