Sevda öyküleri
dinlemeyi sevmeyen görmedim. Masum öykülerdir. İlk gençlik çağının öyküleridir.
Tek düş kavuşmaktır o öykülerde. Çalgılı zurnalı bir düğünle. Horon tepilerek,
halay çekilerek.
Tozlu bir yolda ilk
aşkla karşılaştığımızda sıradan bir aşk öyküsüne tanık olmayacağımız belliydi.
Gerçi aşkın konusu tanıdıktı; başka dilde de yaşanmıştı o aşk, başka dilde de
okumuştuk bazılarımız; ama buradaki aşk, bildik aşkları fersah fersah geçti.
Denizlerin en
derinlerinden çıkarılan inci tanesi, dağların doruklarındaki ender bulunan bir çiçek gibiydi o güzelim
sevgi, sıcak bir kentin toprak bir yolunda
savrulan tozlar arasında başladığında.
Tertemiz bir aşktı. Tozlu
yollarda başlasa da tek bir toz tanesi
bile yoktu üzerinde. Nasıl olsun, Hatay rüzgarı eserken üstünde püfür püfür. Ha
o toz tanesi de geçmişten kalan toz tanesi olurdu olsa olsa. Olanları da rüzgar
halletti bir iki üflemede.
Keçiler gezinir
dağların sarp yamaçlarında. En çıkılmaz kayaların tepesinde dolanırlar bir ot
uğruna. İki keçi gezindi Hatay’ın her köşesinde yetmiş bir hafta boyunca.
Dağların en tepelerinde. Denizin en derininde. Bir sevda uğruna.
Bilindik o başka
dildeki öyküyü yeniden yazdılar baştan başlatıp. Başka dildeki öykünün
bilindiği her yerdeler şimdi. O öyküyü unutturdular sanki, yepyeni bir öykü
oldular. Bura rüzgarıyla esiyorlar
oralarda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder