6 Şubat 2013 Çarşamba

İki keçiden bir sevda öyküsü


Sevda öyküleri dinlemeyi sevmeyen görmedim. Masum öykülerdir. İlk gençlik çağının öyküleridir. Tek düş kavuşmaktır o öykülerde. Çalgılı zurnalı bir düğünle. Horon tepilerek, halay çekilerek.

Tozlu bir yolda ilk aşkla karşılaştığımızda sıradan bir aşk öyküsüne tanık olmayacağımız belliydi. Gerçi aşkın konusu tanıdıktı; başka dilde de yaşanmıştı o aşk, başka dilde de okumuştuk bazılarımız; ama buradaki aşk, bildik aşkları fersah fersah geçti.

Denizlerin en derinlerinden çıkarılan inci tanesi, dağların doruklarındaki  ender bulunan bir çiçek gibiydi o güzelim sevgi,  sıcak bir kentin toprak bir yolunda savrulan tozlar arasında başladığında.

Tertemiz bir aşktı. Tozlu yollarda başlasa da tek bir toz  tanesi bile yoktu üzerinde. Nasıl olsun, Hatay rüzgarı eserken üstünde püfür püfür. Ha o toz tanesi de geçmişten kalan toz tanesi olurdu olsa olsa. Olanları da rüzgar halletti bir iki üflemede.

Keçiler gezinir dağların sarp yamaçlarında. En çıkılmaz kayaların tepesinde dolanırlar bir ot uğruna. İki keçi gezindi Hatay’ın her köşesinde yetmiş bir hafta boyunca. Dağların en tepelerinde. Denizin en derininde. Bir sevda uğruna.

Bilindik o başka dildeki öyküyü yeniden yazdılar baştan başlatıp. Başka dildeki öykünün bilindiği her yerdeler şimdi. O öyküyü unutturdular sanki, yepyeni bir öykü oldular.  Bura rüzgarıyla esiyorlar oralarda.

Acemi Demirci, 05.02.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder