Sevgi
çeşit çeşit. Hem hissediliş yoğunluğunda hem farklı farklı varlıklara duyulmasıyla.
Annenin yavrusuna sevgisi başka, bir gözün tabiatın renklerine, oluşumlarına
sevgisi başka. İki gencin birbirine on yedisindeki aşkı başka, kırkındaki saygı
ağırlıklı sevgileri bambaşka.
Yüreklerimizde
derin sevgi beslediğimiz şeyler her zaman gözlerimizden yüreklerime akıp,
ruhumuzu besleyemez. Diyelim ki keşmekeş bir şehrin bir kentlisi olarak içimizde
çiftlik sevgisi taşıyorsak gözümüzü besleyecek bir çiftlik görüntüsünü hayal
bile edemiyoruz otuz üç katlı bloklar
arasında sıkışıp kalmışken.
Hep
ılgıt ılgıt rüzgarların estiği bir dağ eteğinde olmayı istesek de beton
dağlardan başka bir dağ silsilesi göremez gözlerimiz metropolün yığıntısı
içinde.
Bloklar…
Mimarinin en anlamsızı. Asırlar boyunca tarihi eserler gibi kalıcı olmayanı.
Sanattan uzak yaıdaki yapılar…Yapıların sanata küskünü. Bir de sanatın mimari adlısını
küstüreni üstelik.
Mimari
dedin mi daha kapıdan, pencereden, çatıdan seslenecek gümbür gümbür. Nakışlı olacak, işçilikli olacak. Demir
korumalıklı olacak pencereler. O demirler öyle nakışlarla süslenmiş olacak ki
resimlerini çekmeye doyamayacaksın. O kapıları nakşeden marangozlara nasıl da
saygı duyulacak.
Mimari
unsurlu evlerin taştan yapılmışı başka niteliklidir ahşaptan yapılmışı başka.
Bacaları sevimli, nasıl da oyalı. Çatıları yarı silindirik kırmızı kiremitli. Kepenkli belki de
pencereleri.
Koca
şehirlerin öfkeli esen rüzgarlar gibi vınlayarak geçip giden, makaslar atan,
hızın sınırını zorlayan, ortalığı egzoza boğan lüks arabalarından yılmışken at
gezinen sahilleri sevmek yürek ister. Atla gezinti yapılan palmiyeli yollar
gibi yollarda gezinmeyi, göl kenarlarının sükunetinde dinlenmeyi düşlemek romantik bir hayal kurmanın ötesine
gidemez bir bloğun bilmem kaçıncı katından yoldaki arabaları oyuncak araba
ebadında görürken.
Gözler
ne tarlaya ne ekine ne de buğdaya, başağa, çavdara doyar metropollerde. Soluk,
oksijene hasrettir karbondioksiten geniz yanarken. Kulaklar en doğal melodileri
özler jilet gibi yanık ve çığırtkan, acı çığlıklarla ağlayan müziklerle birlikte
trafik gürültüsü, şehrin uğultusunu duymaktan yorulmuşken.
At binilen Samandağı sahilleri |
Bahar
çiçeği kokan, yağmur yemiş toprak kokan, ıhlamur kokan hava solumak en olmaz
düştür metropol yaşamında. Bu havayı solumak için bahar çiçeği açmalıdır öce
bahçelerde, sokaklarda. Ihlamur ağaçları olmalıdır dört bir yanda. Mayıs
sonlarında, Haziran ayında mis gibi
ıhlamurlar kokularını sağa sola taşımak için yeller dolaşmalıdır sokak
aralarında. Nemli taze kokular salması
için yağmur yağmalıdır toprağa.
Ne
yağmur yağıyor kırk ikindilerde ne de
güz gününde artık. Kupkuru mevsimler. Ne ıhlamurlar boy veriyor her yerde tek
tük dikilenleri saymazsak ne de bahar gerine gerine gelemiyor asfaltla döşeli
her yana. Gelincikler taşların arasından gülüyor bazen bir yol bulup. Dağlar
düzlenebiliyor, üzerine betondan dağlar dikilmek üzere. Kıyıcı mı kıyıcı
metropol hayatı. Yorucu. Yıldırıcı. Hani balkonu olanların biraz hava alabildiği
için şükrettiği; ama yine de akılların bir köşesinde hep balkon kadar değil de
orman kadar açık hava özlemi duyduğu hasretlerle doludur metropoller..
Sanata,
doğaya, mimariye, güzelliğe sevginin sadece duyulmakla kaldığı; ama bu sevginin
duyulduğu ögelerin göremediği yerler oldu koca şehirler. Sanata, doğaya,
mimariye, güzelliğe sevginin tek bir kavramda var olmuş adı da yok henüz. O ad,
ASİ ile konuldu. ASİ konuldu.
Asi,
yemişli, meyve veren bir koca çınar. Bir dalından mimari toplanır, öte dalından
tarih, bu yandaki daldan tabiat, öbür yandakinden tarla tapan, berikinden
çiftlik hayatı, üst dallarda aile bağları, katıksız sevda. Dalları bereketli,
dopdolu envai çeşit yemişlerle. Bu yemişlerle doydu bunlara aç, bunlara hasret
gözümüz, gönlümüz.
Her
biri ayrı yemişten dallar, bir demet oldu çiçek çiçek, koku koku, renk renk,
ASİ adında belirdi. Dizi olarak. Televizyonda. Sanata, mimariye, tabiata, ekine,
tarlaya, çiftlik hayatına, aile bağlarına, giysinin elde dikilenine, çantanın
çizmenin gönden olanına, doğaya, doğallığa duyulan şehrin baskıladığı sevgilerin
adı kısacık bir kelime oldu bir dizide. Bir kelime, o kadar. İki hececik, üç
harflik yalnızca. ASİ.
Koskocaman
kavramlara duyulan sevginin kısacık adı ASİ. Sanıyor musunuz o sadece 71
bölümlük bir oyundan, bir senaryodan ibaret basit bir dizi?
(Her
hakkı saklıdır)
Ayşei
Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 29.11.2013, 13:52
acemidemirci@gmail.com
Not: Resimler, 2007 yılı Aralık ayındaki Hatay turumuzda benim çektiğim fotoğraflardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder