30 Kasım 2013 Cumartesi

Bir kültürel kavramlar demetinin adı: ASİ


 

Sevgi çeşit çeşit. Hem hissediliş yoğunluğunda hem farklı farklı varlıklara duyulmasıyla. Annenin yavrusuna sevgisi başka, bir gözün tabiatın renklerine, oluşumlarına sevgisi başka. İki gencin birbirine on yedisindeki aşkı başka, kırkındaki saygı ağırlıklı sevgileri bambaşka.

Yüreklerimizde derin sevgi beslediğimiz şeyler her zaman gözlerimizden yüreklerime akıp, ruhumuzu besleyemez. Diyelim ki keşmekeş bir şehrin bir kentlisi olarak içimizde çiftlik sevgisi taşıyorsak gözümüzü besleyecek bir çiftlik görüntüsünü hayal bile edemiyoruz otuz  üç katlı bloklar arasında sıkışıp kalmışken.

Hep ılgıt ılgıt rüzgarların estiği bir dağ eteğinde olmayı istesek de beton dağlardan başka bir dağ silsilesi göremez gözlerimiz metropolün yığıntısı içinde.

Bloklar… Mimarinin en anlamsızı. Asırlar boyunca tarihi eserler gibi kalıcı olmayanı. Sanattan uzak yaıdaki yapılar…Yapıların  sanata küskünü. Bir de sanatın mimari adlısını  küstüreni üstelik.

Mimari dedin mi daha kapıdan, pencereden, çatıdan seslenecek gümbür gümbür.  Nakışlı olacak, işçilikli olacak. Demir korumalıklı olacak pencereler. O demirler öyle nakışlarla süslenmiş olacak ki resimlerini çekmeye doyamayacaksın. O kapıları nakşeden marangozlara nasıl da saygı duyulacak.

Mimari unsurlu evlerin taştan yapılmışı başka niteliklidir ahşaptan yapılmışı başka. Bacaları sevimli, nasıl da oyalı. Çatıları yarı silindirik  kırmızı kiremitli. Kepenkli belki de pencereleri.

Koca şehirlerin öfkeli esen rüzgarlar gibi vınlayarak geçip giden, makaslar atan, hızın sınırını zorlayan, ortalığı egzoza boğan lüks arabalarından yılmışken at gezinen sahilleri sevmek yürek ister. Atla gezinti yapılan palmiyeli yollar gibi yollarda gezinmeyi, göl kenarlarının sükunetinde dinlenmeyi  düşlemek romantik bir hayal kurmanın ötesine gidemez bir bloğun bilmem kaçıncı katından yoldaki arabaları oyuncak araba ebadında görürken.

Gözler ne tarlaya ne ekine ne de buğdaya, başağa, çavdara doyar metropollerde. Soluk, oksijene hasrettir karbondioksiten geniz yanarken. Kulaklar en doğal melodileri özler jilet gibi yanık ve çığırtkan, acı çığlıklarla ağlayan müziklerle birlikte trafik gürültüsü, şehrin uğultusunu duymaktan yorulmuşken.

At binilen Samandağı sahilleri
Bahar çiçeği kokan, yağmur yemiş toprak kokan, ıhlamur kokan hava solumak en olmaz düştür metropol yaşamında. Bu havayı solumak için bahar çiçeği açmalıdır öce bahçelerde, sokaklarda. Ihlamur ağaçları olmalıdır dört bir yanda. Mayıs sonlarında, Haziran ayında  mis gibi ıhlamurlar kokularını sağa sola taşımak için yeller dolaşmalıdır sokak aralarında.  Nemli taze kokular salması için yağmur yağmalıdır toprağa.

Ne yağmur yağıyor  kırk ikindilerde ne de güz gününde artık. Kupkuru mevsimler. Ne ıhlamurlar boy veriyor her yerde tek tük dikilenleri saymazsak ne de bahar gerine gerine gelemiyor asfaltla döşeli her yana. Gelincikler taşların arasından gülüyor bazen bir yol bulup. Dağlar düzlenebiliyor, üzerine betondan dağlar dikilmek üzere. Kıyıcı mı kıyıcı metropol hayatı. Yorucu. Yıldırıcı. Hani balkonu olanların biraz hava alabildiği için şükrettiği; ama yine de akılların bir köşesinde hep balkon kadar değil de orman kadar açık hava özlemi duyduğu hasretlerle doludur metropoller..

Sanata, doğaya, mimariye, güzelliğe sevginin sadece duyulmakla kaldığı; ama bu sevginin duyulduğu ögelerin göremediği yerler oldu koca şehirler. Sanata, doğaya, mimariye, güzelliğe sevginin tek bir kavramda var olmuş adı da yok henüz. O ad, ASİ ile konuldu. ASİ konuldu.

Asi, yemişli, meyve veren bir koca çınar. Bir dalından mimari toplanır, öte dalından tarih, bu yandaki daldan tabiat, öbür yandakinden tarla tapan, berikinden çiftlik hayatı, üst dallarda aile bağları, katıksız sevda. Dalları bereketli, dopdolu envai çeşit yemişlerle. Bu yemişlerle doydu bunlara aç, bunlara hasret gözümüz, gönlümüz.

Her biri ayrı yemişten dallar, bir demet oldu çiçek çiçek, koku koku, renk renk, ASİ adında belirdi. Dizi olarak. Televizyonda. Sanata, mimariye, tabiata, ekine, tarlaya, çiftlik hayatına, aile bağlarına, giysinin elde dikilenine, çantanın çizmenin gönden olanına, doğaya, doğallığa duyulan şehrin baskıladığı sevgilerin adı kısacık bir kelime oldu bir dizide. Bir kelime, o kadar. İki hececik, üç harflik yalnızca. ASİ.

Koskocaman kavramlara duyulan sevginin kısacık adı ASİ. Sanıyor musunuz o sadece 71 bölümlük bir oyundan, bir senaryodan ibaret basit bir dizi?

(Her hakkı saklıdır)

Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 29.11.2013, 13:52

acemidemirci@gmail.com
Not: Resimler, 2007 yılı Aralık ayındaki Hatay turumuzda benim çektiğim fotoğraflardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder