Suyumuza göre bir su bulduk bir
gün. Girdik o suya doya doya. Ferahladık bir güzel. Ters de aksa yosun renkli su, ASİ de olsa sorun değildi. O su, bizim mimari
güzelliğe, tabiatın renklerine, tarladaki buğdaya, dağ yeline susuzluğumuzu
gideren suydu. Bloklar, kuleler arasında kalmış yorgun ruhumuza, yeşile susamış
gözlerimize can suyuydu hem.
Aktık o suyun yatağında köpük
köpük; gürül gürül. Tarih içinde. Kültürler içinde. Çiftlik kenarlarından.
Tarlaları sulayarak. Köprülerin altından geçerek. En çok eski bir taş köprüden
akmayı sevdik. Üzerinde acı anılar bıraksa da gözümüz ü alamadık o köprüden.
Organik domates tarlalarında önü
kesildi suyumuzun. O tarlayı suladık maşalı saçlı bir kızın eliyle. Onun
çizmelerine bulaşan çamuru, çamur yapan
su olduk. Yağız atıyla da gezdi o çiftçi kız su kenarında, hani adı ASİ’ye.
Atını da suladı. ASİ’ye kızın atının kişnemeleri hala duyulur sanki ASİ kıyılarında.
Harç olduk sevgilerde, harca katılan su olduk. Boğulmakta
olan bir kızın gözünü açtığında yüzüne
damlayan terin sahibinin DEMİR’den
sevgisinin destekçisi olduk. Su katılmamış o sevgiyi hep yeşertmek için, kök
salışını görmek için iki çiftlik arasındaki sevgi ağacına su verdik ha bire. Yutucu ASİ sulardan
boğulmaktan kurtulan kızın tarladaki alın teri de olduk, sevincinden acısından gözyaşı
da oldu suyumuz.
Sular akar. Köprülerin altından
geçe geçe. O köprünün altından hala geçiyor ASİ suyu. Artık her hafta Cuma
günleri saat 20:00’de gözümüz göre göre olmasa da akıyor. Görmeyi unuttuk
zaten. Duymakla artık işimiz
.
Acemi Demirci, 22.05.2013, 17:19
acemidemirci@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder