23 Şubat 2013 Cumartesi

Yaş meselesi, yaş iş mi?



ASİ’ye, bizim Tuba, yeni bir dizide. Çıkmazlar içinde bir anne rolüyle. Rolde çıkmazda; ama çıkmaz roller onu da çıkmazlara sürüklemesin?

Değerli ve eskilerden sinema  sanatçılarımızdan biri bugünlerde bir reklam filminde. Torunundan daha küçük olduğu besbelli bir  delikanlının annesi rolünde. Torunu, annesi rolünü oynadığı o gençten büyük kesinlikle. Ama anneanne olan o değerli sanatçımı, anne rolünde. O yaştaki bir gencin annesinin yaşı ile sanatçımızın yaşı arasındaki farkı anlatmak değil gayem.  Sanatçımız yakışmış da o role; ama genç kızlık döneminin ilk basamağındaki bir çocuğun annesi rolünü oynayan ve canlandırdığı çıkmazlardaki Melek de sanırım ASİ’ye’nin  kendi yaşından biraz büyük olunca bu konuların yadırganıp yadırganmayacağını  dikkate alsa mı acaba ASİ’ye?

Dönem filmlerinde liseli olarak başlayıp, yetişkin insan haline gelmek ve liseli çocukların anne babası olmak çok olağan. Üstelik hiç yadırganmıyor. Zira o dönemi anlatan süreç içinde insanlar aynı kalmayacak.  Makyajla yaşlanacak. Yaşlılık da gençliği oynayanlar tarafından oynanacak yine. Zira su geçerken at değiştirilmez.

ASİ’ye, belki de çıkmazdaki bu rolü çok sevdi, kendini çıkmalara sürükleyebileceğini bile hesaba katmadı bu yüzden. Belki de o karaktere bürünmek istedi. Bu normal. Ama  erkek arkadaşı olacak yaşta bir kız annesi olması hiç inandırıcı durmuyor. Bir sonraki rolünün üniversiteli bir kız annesi mi olacağını da düşündürtmüyor değil. Bunu yazmak, ASİ’ye’yi sever olarak uzun zaman bekledikten ve o reklam filmini izledikten sonra  ve belki ASİ’nin kulağına giderse biraz düşünür üzerinde kaygısıyla gerçekleşiyor. Eleştiri filan da değil asla. Belki benim onun içim kaygılarımdan bile kaynaklanıyor olabilir. Yoksa bu tür şeyler yazmayı istemiyorum. Diziye de en ufak bir zarar gelmesini istemem. O yolunda ilerliyor. Oradan ekmek kazananlar var. Ama  dizi ile rol seçimi ayrı şeyler. Ve yazmak elzem oldu.

Torun sahibi bir eski sanatçımız, torunundan da küçük bir delikanlının annesi olarak karşımızdayken  Tuba da küçük kardeşi olabilecek bir kızın annesi rolündeyken onun a hep atbaşı giden bir başka dizi sanatçısı da genç kız rolünde. Şatafatlı giysilerle, olağanüstü dekorlar arasında. Loş, köhne yerlerden çok uzakta.

ASİ’ye anne olabilir. Çok da yakışır. Ama çocukları rolündekilerle yan yana geldiğinde onların anneleri olduğuna inanmakta zorlanmamalıyız. Neyse ki o kadar şeker bir kız var ki kızı rolünde, o sevimlilik bu tür yadsınacak şeyleri yadırgatmayı unutturuyor.

Acemi Demirci, 22.02.2013

6 Şubat 2013 Çarşamba

İki keçiden bir sevda öyküsü


Sevda öyküleri dinlemeyi sevmeyen görmedim. Masum öykülerdir. İlk gençlik çağının öyküleridir. Tek düş kavuşmaktır o öykülerde. Çalgılı zurnalı bir düğünle. Horon tepilerek, halay çekilerek.

Tozlu bir yolda ilk aşkla karşılaştığımızda sıradan bir aşk öyküsüne tanık olmayacağımız belliydi. Gerçi aşkın konusu tanıdıktı; başka dilde de yaşanmıştı o aşk, başka dilde de okumuştuk bazılarımız; ama buradaki aşk, bildik aşkları fersah fersah geçti.

Denizlerin en derinlerinden çıkarılan inci tanesi, dağların doruklarındaki  ender bulunan bir çiçek gibiydi o güzelim sevgi,  sıcak bir kentin toprak bir yolunda savrulan tozlar arasında başladığında.

Tertemiz bir aşktı. Tozlu yollarda başlasa da tek bir toz  tanesi bile yoktu üzerinde. Nasıl olsun, Hatay rüzgarı eserken üstünde püfür püfür. Ha o toz tanesi de geçmişten kalan toz tanesi olurdu olsa olsa. Olanları da rüzgar halletti bir iki üflemede.

Keçiler gezinir dağların sarp yamaçlarında. En çıkılmaz kayaların tepesinde dolanırlar bir ot uğruna. İki keçi gezindi Hatay’ın her köşesinde yetmiş bir hafta boyunca. Dağların en tepelerinde. Denizin en derininde. Bir sevda uğruna.

Bilindik o başka dildeki öyküyü yeniden yazdılar baştan başlatıp. Başka dildeki öykünün bilindiği her yerdeler şimdi. O öyküyü unutturdular sanki, yepyeni bir öykü oldular.  Bura rüzgarıyla esiyorlar oralarda.

Acemi Demirci, 05.02.2012