1 Kasım 2018 Perşembe

Biz beklediklerimiz bulduğumuzdan izlemiştik; şimdi de yapımcılar çıkarım için izlemeli: ASİ

Bir zamanlar Brezilya dizilerine ağlayan, sadece aşk ya da kuru kuruya beylik sözler ile değil içinde barındırdığı pek çok unsur ile kendisini izler kılacak dizilerin bizim yapımcılarca, asla kotarılamayacağına neredeyse tümden inanmış televizyon seyircisi, kendilerini birdenbire Türk dizileri izler bulduğunda yeni bir sektörümüz oluşmuştu. Yerli dizi.

Yerli dizilerimizden kimisi mekan seçimlerinde öylesine akıllıca seçimlerde  bulundu ki hiç gidip de görülemeyecek yerlere turlar düzenleyen seyahat şirketi rolünü bile üstlendi diziler sayesinde. Otantik özelliklerin  bolca yer aldığı diziler de, sabah uyandığından akşam yatana dek bakımlı, süslü püslü sahibeleri, kızları ile yalılarda geçip merak uyandıran diziler de oldu. Ne konu benzerliği ne de benzer ya da  aynı mekânda geçmek gibi özellikleri olmayan bu dizilerin tek bir ortak yönü vardı.

Çok sevilen, tutulan daha sonrasında yabancı televizyon kanallarına da pazarlanan başarılı Türk dizilerinin o  tek ortak yanı öncelikle esas kız, esas oğlana dayalı yürümemesi idi. Esas kızla oğlanın da gerçek hayatta olduğu gibi aileleri, yanlarında çalışanları, en yakın  arkadaşları da vardı tabii. Ve o kişilerin de hayatları, duyguları, sorunları, çıkmazları olacaktı. Tüm o geri kalanlar göz ardı edilmedi esas kız ve oğlan yanında.

 Dizide pay yani rol sahibi olan kahramanların hepsinin hayatına bazen etraflıca bazen de biraz biraz dokunacak, onların da ruhları olduğunu, biblo olsun diye sahne almadıklarını gösteren dizler konu zengini oluyor elbette.  Kadrosundaki herkesi göstermelik  birer dizi kahramanı değil de kimileyin acı çeken, gözü döndüğünde çok kötü olabilen, bazen sinsi, bazen saf hatta içten pazarlıklı artık her ne haldeyse  o hallerini de yansıtmayı başaran dizleri izleyenlerin kimisi belli ki kendilerinden bir şeyler buluyor ve kaptırıyor kendini diziye.

ASİ dizisinde çok zengin bir oyuncu kadrosu vardı. Tiyatro kökenli güçlü oyuncular, çok genç; ama oyunculuğu çok iyi oyuncular, rolüne tam anlamıyla sığmış, ne o rol ona birkaç  beden büyük kaçmayan ne de küçük de olsa rolün küçüklüğünü hissettirmeyen oyuncuların  yer aldığı dizi bir de öyle bir dekorda çekilince, ortamlar yapmacık olmayınca bir dizi adı altında gerçek seyreder gibiydik.  İlle dizilerde olursa o dizi tutulur varsayılan adlar değil onların arkasında dağlar gibi duracak rollerdekiler de  olmadan olmuyordu bu çok tutulan, vazgeçilemeyen, haftanın onlara ait günü ve saati iple çekilen diziler. Örnek mi? ASİ’ye’nin dedesi. Cemal Ağa.

Diyelim ki böyle bir oyuncu kadrosu ve ortamın  bir diziyi  getirebileceği nokta ne olurdu? ASİ’ye bakmak yeterli değil mi? Efsane oldu ASİ, çeşi,tli dizi izleyicisinin katıldığı ankette.

Dizi ille de ASİ’ye ve Demir etrafında değil, baba, dede, Demir’in teyzesi, kız kardeşi,  Aslan, kahya, kahyanın kızı, ASİ’ye’nin kız kardeşleri, kız kardeşlerin hayatları ve daha kimler etrafında döndü. Bununla da kalmıyor diziler, böylesi zenginliklere sahip olduğumuzdan kimselerin haberi olmadığı doğa, mimari, mutfak, dokuma, gelenek görenek zengini yerlerde geçip öyküler içimizde gibi yaşanınca diyelim ki düğünden öncesi hazırlıklara, çeyiz sandıklarına kadar inandırıcı olunca dizi de inandırıcı oluyor.  Dizi gereği kaç yüzyıldır aileye ait olan o çiftlik evindeki eşyalar dün bir mağazadan alınmışçasına birebir bugünün modası değildi mesela. Nasıl ince bir ayrıntıydı bu dizi seçmede titiz gözler için. Asırlardır yaşanan çiftlik ve çiftlik evindeki hiçbir şey yepyeni olmayınca oranın bir film platosu değil de sanki gerçekten ASİgillerin ol git yaşadığı çiftlikleriymiş algısı kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Dizidekiler de sanki  rollerini yapıyormuş gibi değil de sanki doğduğundan beri çiftçiymiş, at binermiş, çapa yaparmış gibi canlandırdıkları rollere bürünür, onlarla özdeşleşir olunca karşınızda bir oyuncu görmüyor sanki şehrin iki saat uzağındaki bir köyü uzaktan seyrediyorsunuz hissine kapılıyorsunuz. Gerçek gibi.

Hep yazarım öyle gerçek anlarla doluydu ki ASİ dizisi.  Diyelim ki ASİgillerin çiftliğindeki mutfak, ders alınası bir mutfaktı mesela. Hele bir baharat takımı vardı ki üzeri desenli, seramik ya da porselenden, kesinlikle çok inandırıcı bir  unsurdu. Eskiydi ve çoğu evde  de ondan mutlaka olmuştur ya da hala vardır. Bizdendi yani.

Metropol kıyıcılığınca yaşayıp da doğa hasreti çeke çeke  motor sesi, egzoz dumanı   içinde kalabalıkta, keşmekeşte kaybolanlar kendilerini  o görkemli mekanları seyreder gibi değil yaşar gibi buluyorlardı.

İzleyici, tabiat, mimari, tarih, çiftlik, tarım, at gezmeli, koyun sürülü, sürüye gelen salgın hastalıklı, sabun şenlikli, kuraklık da yaşanan yağmurla da sevinilen, tarla nedir dizide olsun görülebilen, sadece lüks arabalar değil traktörlü bu dizide hayatın her yönünü buldu. Tek yalı lüksünü görmedi yani. 

Diziler, insanların zayıf yanlarının da olabileceğini dizdeki kahramana  zarar gelir düşüncesiyle göstermezlik etmeyip aksine dizideki kahramanı tam anlamıyla insan gibi göstermek için zayıflıkları, vesveseleri, gocunmaları, herkesi hatasıyla sevabıyla  yansıtınca ASİ  gibi diziler çıkıyor karşımıza.

İzleyicisi ASİ ile öyle bütünleşmişti ki dizinin biteceği haberlerine inanmadı. Hiç bitmemesi istenen bu dizinin üstelik bu kadar çabuk bitmesi sanki kendisine ihanet olacaktı. Ama bitti. Ve işte hala ardından konuşturup yazılar yazdıran bir bitişle. Aslında çekimleri bitti. Bahsi sürüyor. O konu bitmez.

Şimdi eskiye oranla daha fazla dizi yapılıyor belki. Güzel olan şu ki geçkince, kendini diziye uydurmayıp rolü kendine uydurarak bahsedilmek tasasında ve şımarık  anlayışta olmayan oyuncular, dizilere büyük katkıda bulunuyor.  Gerçekten şans arayan yeni nesil oyuncuların da yer bulabildiği, pek çok yeni isimlerin, yeni yüzlerin göründüğü diziler  sayılamayacak kadar çoğaldı. Ancak  bir çaba ile çekilen ve tanıtımları günlerce yapılan dizilerin kimisi daha kırkı çıkmadan, bir aylık iken  belki de  finali çekiliyor.

Finali çekilen her dizi gerçekten bunu hak ediyor mu? Gerekçe reyting ise onu bilemeyeceğim. Bir kısır döngüye saran, bir sarmal oluşturan diziler belli ki fazla yol alamayacak. Kısıtlı mekanda, bir sokakta, karşılıklı gülmece zorlayan yapmacık konuşmalar ile diziler uzun ömürlü olamıyor. Yine de bazı diziler için erken sonlama yerine biraz daha şans verilse iyi olabilirdi gibime geliyor. Onları izlemiyor olsam da izleyenlerini belki kendine çekeceği konular ekleyebilirlerdi. Yine de şimdiki sert bakışlı, vurdu mu oturtan, kavgalı gürültülü yani maço kılıklılardan geçilmeyen dizilerin çok tutulmasına bakınca bu tür aşırılıklardan uzak ve naif dizilerin dokusu gerçekten iyi olmadıkça o dizinin fazla sürmeyeceği açık.

Diyelim ki çok sevdiğimiz bir ilçede, köyde çekildiği bas bas duyurulan hele de komedi ise biraz gülelim diye ilkten birkaç bölüm baktığımız diziler aslında otuzuncu dakikasında fikir veriyor izleyene.  Üçüncü bölümde de  tıkanıp sarpa sarıp sarmayacağını  belli ediyor. Yani sonunda dar alanda iki kişilik bir oyuna  dönüşen bir dizi  sırf sevimli dekor,  masalımı sokaklar için izlenmiyor. Şimdilerde nüfusun belki de yüzde sekseni metropollerde yaşarken hiç belki köylerde bile rastlanamayacak tiplemeler çok suni geliyor. Bu yapaylık da inandırıcılıktan uzaklaştırılıyor. Kimse de gerçekle bağı kopmuş bir diziyi daha sonraki bölümlerde ne olacak diye merak edip izlemiyor. Çünkü sarpa sardı bir kere.

Böyle sarpa sarıp  kısır mekanlar içinde dönüp dolaşan diziler var. Hemen hemen hepsinin ortak geleceği erken final gibi.

Bir diziyi izleyin ya da izlemeyin, gazeteler onlardan sizi haberdar ediyor. Erken biteceğini duyuruyor. O zaman o dizide görev alan oyuncusundan senaristine hayatını kazanan herkesi düşünüyorsunuz. İşleri yarım kalıyor. Kazançları sona eriyor. Keşke öyle olmasa…

Öyle olmaması için önce yeni isimlerden eski tiyatro kökenli oyunculara kadar birbirini dengeleyen sağlam bir kadro, ayakları yere basan konular, hedef kitle metropollüler ise tarımlı, doğalı, mimari şölenli, ağaçlı kuşlu, koyunlu  kuzulu, keçili atlı, tavuklu civcivli, ördekli kazlı, çiçekli böcekli, otantik esintili ve mimarili yerler aslında bilinmediklerinden çok ilgi çekiyor.  Mardin’de geçen diziler mesela. Ama hedef kitle  ruhu vurdu kırdıya yatkınlar ise o zaman toplumun geleceği için insan düşünmeden edemiyor. Kimileri böyle dizilerin kahramanlarını  benimseyip onları rol model kabul ediyor malum. Sonra sokaklarda insanlara yol vermek yerine üstüne üstüne yürüyen ya da süren, kafasının tutmadığını ya da kızdığını arabasıyla mı olur nasıl olursa ezip geçecek, kadını dövecek ve daha neler yapacak tiplerden geçilmiyor ortalık.

İsterse en umut bağlanan isimli diziler olsun. Bir dizinin tutulup tutulmayacağının ilk göstergesi  anlı şanlı isimler değil içinde hayatın kendisinin olması. İnandırıcı olması.  Bazen aşırı gösterişli ortamlarda, şaşaalı hayatları anlatan diziler, Kül Kedisi ruhu taşıyanlarca tutuluyor; ama “Kadın” dizisinin neden tutulduğu, o dizinin  eski evlerinde, sıradan hayatlarını ve farklı yaşam biçimlerindeki onca kadının yaşam koşullarının tam anlamıyla yansıtılmasındaki sahicilikte, konu zenginliğinde.

Hal böyle olunca uçuk anlayışlar kar etmiyor bir dizinin kırkını çıkarmasına.

Bekliyoruz. Yeni ASİler hatta tek bir tane bile olsa yeni bir ASİ dizisince dizi gelsin diye hala. Kaç senedir hem de…

Bazen aklımdan ASİ’nin devamı geçiyor. Hatta belli bir iskelet de beliriyor aklımda senaryo olarak. Keşke diyorum, keşke çekilse; ama eskisi kadar sevilecek  kalitede ve görsellikte de olsa…
(Her hakkı saklıdır)
Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 1.11.2018