3 Nisan 2014 Perşembe

Duru deniz suyundan damlalar


(ASİ dizisi resimleri dışındaki tüm fotoğraflar  yalnızca benim tarafımdan çekilmiştir. İzinsiz olarak ve kaynak gösterilmeden başka bir yerde kullanılamaz.)

Denizi görmedik önce. Önce denize dökülen nehri gördük. Deniz renginde de değildi hem. Yosunlu gibi. Bir göz rengi gibiydi suları o nehrin.


Başka nehirlere benzemez ASİ. Huyu da  suyu da rengi de tabii. Diğerleri gibi akmaz. Alıp başını gitmez öyle ufuklara koşarcasına. Gider gitmesine de tersine bir gidiştir bu.

Ovaları sulayan ASİ nehrinin müziği de yosunlu suların rengindedir. Ama yosun tutmayan sudur o müzik.

Üzerinde köprüler kuruludur ASİ Nehri’nin. İnsanlar gelip geçer karşıdan karşıya görünürde. Oysa görünmez öykülerin bastığı taşlardır, köprünün taşları. Her geçen ne öyküler bırakır adım izlerinde. Biz, o öykülerden birini yakaladık. Her Cuma akşamı saat sekizde. Adı, ASİ’ye.

Duru bir denizdi  o öykü. İlkin notalarını yakalamıştım, televizyona bakmaksızın. Televizyon karşısında değilken. Önce kulağıma sesi çalınmıştı tersine akan suların notalaşmış halleri. Duru notalardı onlar. Uzaklardan gelip kapı çalan el gibiydiler. Gururu içinde, sadeliği dışında. Kapıyı açtım ben o notalara. Birlikte savrulduk sonra kuzeyden, güneyden, doğudan, batıdan onca yürekle, dupduru bir Akdeniz ortamına.

Su damlasından notalar çarptı ruhumuza yavaşça. Ruhun gıdası içerikli. Tsunami gücünde.


Su damlası notalardan DO, dolu, dopdolu hayat demek. Dosdoğru adımlar demek. Bir hayat ki dağ rüzgarlarıyla serinleyerek geçiyor bir çiftlikte. Tarımla, kuzularla, sürülerle, tarlalarla. Baharda kır çiçekleri üzerine uzanarak. Gelinciklerin yalnızlığında bir yalnız yürek, kendi yalnızlığını görerek. Bir hayat ki her iyi, güzel kavramı giyiniyor her kötü kavramı soyunuyor. Gecenin zifiri karanlığında ağaç dallarında fenerler yanıyor. Yağız at tanıdık ayak seslerine kulaklarını dikmişken.

Su damlası notalardan RE, resim gibi bir doğa demek. Şimdilerde nerdeyse yalnızca tablolarda kalmış bir doğa. Dağı, denizi, nehri, gölü, çiftliği, kır çiçekleriyle dolu ovaları olan bir doğa. Daha ne olsun. Bloklarda yaşayanlar daha ne ister, bunları görmekten gayri?

Su damlası notalardan Mİ, mimari demek. Hem de nasıl bir mimari. Taşın nasıl göz nuru dökülmüşü. Pencerenin ince ince oya gibi biçimlenmişi. Kapıların karşısına geçilip seyredilesiceleri. Demirlerin  çiçeğe, yaprağa, büklüme dönüştüğü, dar sokakların taştan, konaklarından oluşan mimarisi. İpekçilerin, mimarinin ipeğinde dükkan açtıkları mimarı hem de.

Su damlası notalardan FA, Fatma ananın elinden yemeklerdi, Fatma Ana’nın sıcacık kalbiydi. Sevecenliğiydi. Dobra sözleriydi. Falakaya yatırır gibiydi dobra dobra sözlerin bazısı; ama olsun. Doğruydu ya. Doğruları duymak bazen falakaya yatmış gibi gelebilir kulaklara.

O su damlası notalardan SOL, soluksuz bir öyküydü. ASİ bir yüreğin, Demir’i dövüp tava getirmesiydi. Tav demek, nefretin, öfkenin hal değiştirmesi demek. Öfkeyle nefretin toplamından sevgi çıkması demek. Matematiğin şaşması demek. Nefret, öfke, kızgınlık, hatta kinin matematiği burada şaştı; tersine aktı,  tersine akan ASİ gibi. Sonuç intikam çıkmadı.



O su damlası notalardan LA, lavanta kokusuydu sandıklardan çıkmış, keselere konulmuş. Çoook eskilerde kalıp sandık sarısına bulanmış bir öykünün “Aşk ve Gurur” ile harmanlanmışıydı. Birbirinden yüzlerce hatta binlerce kilometre ötede, başla şehirlerde başka ülkelerdeki evlere giren, Hatay dağlarından, tepelerinden, ovalarından ıtırı buram buram, burcu burcu kokunun en haslarından biriydi.

O su damlası notalardan , ASİ idi.
(Her hakkı saklıdır)

Acemi Demirci, 03.04.2014, 12:20
@AcemiDemirci