18 Ağustos 2016 Perşembe

Gerçeklik Duygusunun Saç ayağı; Eskiler, Köşeler, Anılar

Tüm fotoğraflar ki elbette yalnızca benim tarafımdan çekilmiş, bana ait resimler, o dizinin çekildiği mekanlarda kimi dizi çekilmeden önce kimi de sonraki gezilerde çekilmiştir.
  
Yaza ayrı kışa ayrı diziler gırla gidiyor senenin bir, bir yarısında bir ikinci yarısında. Kadrolar çeşitli mi çeşitli. Henüz adı duyulmamış oyunculardan  çoğu da öğrencilerden de oluşuyor kimi. Patavatsız paldır küldür ünlülerden, geçkince; ama yine de sivri diliyle geçmemeye çalışanlardan bazıları da. Pek sevilenlerinden de pek ünlü tiyatrocularından da var oynayanlar arasında.

Önce aşçılı, uşaklı, hizmetçili konaklar  ya da yalılarda geçen hikayelere pek bir rağbet olmalı ki o dizilerden fazlasıyla çıkıyor karşımıza. Öyle akşamdan sabaha kısacık bir zaman sürecinde yaşanmışlık hissi veren diziler var ki sanki içinde geçtikleri evlerin bir geçmişi yokmuş gibi. Giysiler mağazadan henüz gelmiş gibidir, ayakkabılar  hiç iz edinmemiştir, mobilyalar daha geçenlerde bir gidişte  tefriş salonundan bir çırpıda ve bu sene modasından alınmıştır. Sanki eskilere hiç uzanmayan yaşamlardır eski bir tek şeyin olmadığı dekorlardaki diziler.  Oysa içinde yaşanmışlık olan her evde eski, yeniden kat be kat çoktur. Eski dediysek bir yıllık da eskidir, on yıllık da, yüz yıllık da.
 
Oysa dizilerdeki evlerde kaç kuşaktır yaşanmaktayken o kuşakların hiç eskittiği bir eşya ortada görülmez. Ortadakiler büyük tüm mağazalarda o an rastlayacağınız şeylerdir. Göze diken gibi batıyor bu ince ayrıntılar bir dizide. Daha ilkten inandırıcılıktan uzaklaşıyor böyle göz ardı edilmiş inceliklerden uzak çekilmiş diziler. Gerçeklik duygusu vermiyor. Veremez de zaten. Ev nasıldır, neye benzer hepimiz biliriz çünkü. Gelin evi gibi olmaz yılların evleri. Yani ev, ıskartaya çıkmış eskilerin yerine gelen yenilerle eskilerin harman olduğu sürece inandırıcı.

Öyle ev dekorları içinde çekiliyor ki bazı diziler o evin içinde doğmuş, büyümüş, güngörmüş birinin  o evde anı olarak bile sakladığı hiçbir şey yok mudur diyesiniz gelir. Bir masa, sandalye, halı filan.  Anı olarak ola ola bir çekmecedeki o da yepyeni bir kutudaki eski fotoğraflar, bir kolye, bir saç tokası filan sunuluyor. Ne kadar gerçek gözükebilir kolay kanmayan bir göze bu güya anımsı yaklaşımlar. Hiiiççç. Hem de hiç.

Eğer üstelik de birkaç kuşağın yaşadığı bir ev  idiyse dizideki, kaldı ki on beş yıllık bile olsa tenceresinden fincanına, halısından perdesine, koltuğundan baharatlığına eskimiş, “aaaa, annemin mutfağındaki o kaç yıllık baharat takımındanmış”, “bizim de böyle çalar saatimiz vardı” gibilerinden  söyleten şeyler olmalı. O evin gerçekten dizi gereği tem şimdi değil de dizideki geçmişe uzanan tarihte kurulduğu zamanı çağrıştıran tek bir öge olmaksızın ne inandırıcılık ne de gerçeklik duygusu olabilir dizi bünyesinde.

Haa, evet kimisi mobilyacı dükkanı gezercesine bir seyir sunan, tefriş salonunu andıran dekorları bunları seyretmekten hoşlanıyor olabilir, hedef kitle meselesi nedeniyle böyle çekimler yapılabilir. Ama gerçeklerle bağı kesip dekorundan giysisine algıda tekdüzelik uyandırıyorsa bir dizinin halleri, tutmuyor işte. Erken finalle sonlanıp giden kaç dizi var böyle. Ki bazılarının hiç de fena olmadığı söyleniyor.

Bir dizi izlemek en azından kulak vermek isterim tabii. Ama sırf dizi izlemek için zaman ayırabilecek tahammülü olmayanlardanım. Dizi dediğin dizi dizi şeyler sunacak. Öyle çok para harcamaya da gerek yok. Çekilen mekan mesela.  Metropoller dışında, biraz uzaklarda öyle yerler var ki. Mimari oralarda şiir gibi. Briket ve betondan, hazır çimentodan kuleler değil, oymalı,  işlemeli, yontmalı taştan, demir ya da ahşaptan el işçiliği kapılardan  mimarinin hasını yansıtan yapıyla dolu kentlerimiz var. Hatay gibi. Mardin gibi, Kars gibi. 

Hala çiftlikler var; ama diziler küs onlara. Çiftlikle, tarımla  pek ilgilenmesek de gezmeye Avrupa’ya gidince ne görüyoruz orada ilk? Koca bir çiftlik gibi değil mi Avrupa dediğin? Tarım hem de nasıl yapılmıyor mu tüm Fransasından, Belçikasından Almanyasına? Ve gelişmiş, büyük güç olmuş tek bir devlet var mı ki  tarım yapılmıyor olsun? Fransa bağcılık yapmaz mı, patates üretmez mi? Hollanda koskoca bir köy gibi değil mi kanallar arasında  kalmış her yerde denizden alçak küçük bir toprak parçasına oturmuş beyaz inekler geviş getirirken? Gerçeklik bunlarda, böylesi karelerde işte.

Dizi dışına gözünüzü çevirdiğinizde gördüğünüz ile gözünüzü diziye çevirdiğinizde gördüğünüz arasındaki gerçek olmayana yönelişe ait orantıda. Orantılar ters oldukça  gerçeklik duygusu uyanmayacak ve sonunda diziler sonsuz uykusunda dalacak bitiş vaktinden önce.

Oysa bir dizi vardı 71 hafta boyunca beklenen, 71 hafta sonunda da asla unutulmayan. Hem de nasıl gerçekti o dizi olduğu için dizi demek zorunda kaldığımız olgu. Mutfaktaki en az yirmi beş yıllık baharat takımına dek. Eski pervazlarından Kozcuoğlu kızlarının pirinç karyolalarına, biraz Rüzgar Gibi Geçti’nin Scarlett O’Harası modasını andıran çiftlik yaşamına uygun giysileriyle. Hele çamurlu siyah lastik çizmeler vardı ki Asi ayaklarda…Nasır tutmuş gepegencecik bir veteriner kızın elleri hele... Salgın hastalığa yakalanan ağıldaki koyun sürüsü… Sabun şenlikleri... O şenlikte içine altın konulan sabunun kime çıkacağı heyecanı... Çiftlikteki tavuğundan ördeğine, atına  hayvanlarla iç içe yaşam... Çeyiz düzmeler... Sandıktaki anneden kalma, dededen toruna hediye çeyizler ya bakırından yemenisine.

ASİ dizisi efsane oldu. Pek çok etmen var elbette mimarisinden giysilerinde, saç modellerinden,  kültüründen, çiftliğinden, kadrosundan, edebiyat uyarlaması olağanüstü güzel bir konu olmasından başka gerçeklik duygusuyla sizi içine çekmesiyle. Dizi oynamıyor da gerçek bir hayatı izliyorsunuz oturmuşunuz pencerenizden karşı pencerenin ardındakilere hissi vermesiyle. Şimdilerde bir diziye bakmam on dakika sürmüyor. Çekemiyor içine hiçbir dizi çünkü. Oysa beklenti, gerçeklik hissi vermesiyle dizinin kanıksanması. Bir dizi izleyemiyorsak benimseyip de, nedeni bunlar işte.

Biz bunlarsak eğer, gerçekliğimiz de bunlar. Hiç kimsenin evi iki ayda bir modaya uygun olarak tefriş salonları gibi döşenmez. Ama dizilerde döşeniyor. Bu, gerçeğe aykırı. Aykırılıkların sonucu ayrıksılık. O zaman dizi, tefriş salonu izlemeyi sevenlerce izleniyor tek. Ve yeni dizi arayışına gidiliyor. Oysa arayış, gerçeklik duygusu uyandırmak olsaydı…
(Her hakkı saklıdır)

Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 16.08.2016, 11:14

@AcemiDemirci