20 Haziran 2013 Perşembe

Güneyden ışıyan Kutup Yıldızı


Bazen, öylesine kaptırırdık ki hayatın telaşına, günleri hatırlamazdık. Hangi gündeyiz çıkaramazdık bir türlü. O zaman bir dizi yetişirdi imdadımıza. Kuzeyi gösteren Kutup Yıldızı gibi. Güneyden parlardı bu yıldız.

“Yarın ASİ olduğuna göre bugün Perşembe” derdik. Asi, Cuma günlerinin akşam saat sekiziydi çünkü. Güneyin Kutup Yıldızı, Cuma akşamları sekizde parlardı.

Koşturmaca içindeyken, gece gündüze karışmış, dinlenmeyi göz ardı edip hiç dinlemeden, yorgunluğa kulaç atarken unutulur gider günler. Ama gelişi unutulmayan bir gün vardır hepimizce. Pazartesi.

Bir dizi, 71 haftalık takvim oldu bize. Pazartesi günleri zaten  aklımızdan çıkmazdı çıkmasına; ama hafta sonuna doğru günleri unutuyorduk  zaman zaman. O zaman bir pusula vardı. Bir Kutup Yıldızı vardı; ASİ.

Cuma günleri trafik keşmekeşinden, şehrin betonundan, önünde iki metrelik bile bahçesi olmayıp, varsa da bahçesi beton dökülüp araba parkı yapılmış apartmanlarla dolu  mahallelerin kupkuru görüntüsünden; her yerde rastlanan yalnızlığın ya da yapayalnızlığın sessizliğinden; belki de kalabalık ortamlardaki yalnızlıklardan kaçılan anlardı Cuma günlerinin saat sekizleri.

 Evlerde yalnız da olunsa, kalabalık olunup kalabalık içinde yalnızlıklar yaşansa da dört kız kardeşi, bir ağa dedeyi, kızlarının en yakın arkadaşı bir babayı, hep burun kıvıran, çığırtkan, ağa kızı bir anneyi, yemeklerinin kokusu her evden duyulan Fatma Anayı, öylesi herkesçe istenecek bir kahyayı koca bir çiftlikte  gezerken, masada yemek yerken, şen şakrak konuşurken ya da ter döke döke tarlada, güneşin alnında çiftçilik yaparken gördüğümüzde metropollerde bir blokta yaşayan herkes o çiftlikte  olmayı istedi. Orada olmak, Cuma günleri olasıydı. Cuma günleri akşam saat sekizde.

71 hafta boyunca, haftanın o günü, o saatte çiçekler açtı saksı bile olmayan evlerde. Nehirler aktı; nehirleri artık yapılar, yollar  altında kalmış şehirlerde. Tarlalar yağmurla yeşerdi; artık tarlalarının üzerine bloklar kondurulmuş metropollerde. Kültür kol gezdi mimarisinden, tarihinden, Hatay sofrasından, çiftlik evinden, çiftlik evi döşemesinden, kadın giysisinin en zarifinden, çizmenin derisinden, çantada, kemerde gönün en hasından kültür rüzgarı esti. Portakal kokulu, ipek yumuşaklığında, nehir yosunu renginde. Tüm bunlara hasret kalmış büyük kentlilerin gönüllerine ki  yozluğun kol gezdiği yerlerde yaşar onlar.

Acemi Demirci, 20.06.2013, 21:03