2 Aralık 2016 Cuma

İstanbul’u görmemiş çiftçi kızdan İstanbullu çiftlikteki kıza



Güneyde bir kasabada, dedelerinin üç asırdır yaşadığı topraklar üzerindeki çiftlik evinin daha İstanbul’u görmemiş, Scarlett O’Hara’yı unutturan çiftçi ruhlu kasaba kızı ASİ’ye’nin benzeri biri var şimdilerde. Yine bir çiftlikte. Yine at biniyor; ama İstanbul’da büyümüş. Asiye’ye göre daha daha dahaları olan bir kız. ASİ’ye değil ama.

ASİ, bir diziydi; ama metropolün bloklarında, apartmanlarında kısılıp kalmış izleyenleri için içinde olmayı istedikleri ortamların akıp gidişiydi. Dizi süresince iki saat boyunca tarlalarda gezinmek… Doğadan kesitler seyretmek… At, tavuk, koyun sürüsü görmek… Çoğu eşyası kullanılmış olduğundan nasıl da gerçeklik hissi veren, kıyıcı olmaktan çok uzak taştan çiftlik evi mimarisi içindeki o ahırlı, müştemilatlı, ağıllı evde konuk olmak… Dizi sonuçta sanaldı; ama tüm bunlar gerçekti. Otantikti pek çok şey. Metropollü seyirci, Fransız  çiftlik mimarili bir evi olan bir  kasabada yaşadı, uyandı, dolandı 71 hafta boyunca.

ASİ’den sonra birkaç ASİmsi dizi gördük. ASİ ve ASİmsi aynı değil. O yüzden farkı gördük. Sonuç malum.

Çiftlikli, tarımlı, doğalı dizilerin mutlaka belli bir kitlesi olacaktır. Özellikle büyüdükçe büyümeye doyamayan şehirlerde doğa özlemi içinde olanlarca biraz ağaç, nehir, ova, tarla, dağ görebilmek için  yolu gözlenen diziler onlar. Biz işte tam da o metropolü olup ormanlı, dağlı, tarlalı kasaba özleminde olan kitleydik. Ve hala o aynı kitleyiz hala aynı doğa özlemi içindeki. Doğamızın  beslenebileceği diziler bekler  o yüzden metropol yılgınları bizler.

Bu beklentinin  fark edildiğinin de farkındayız. Her şey  yapılıyor belki de ASİ ile aynı formülü başka sayılarla kurarak. Ama sayıdan sayıya fark var. Asalından olmayanına. Artısından eksisine.

Yeni dizide de yine bizim ASİ’ye oynuyor. Yine at biniyor. Yine bir çiftlikte yaşıyor. Yine çiftliğe uygun giyiniyor zaman zaman.  Ama bu kez daha batıcıl, hani kovboy kültürüyle söylenişiyle western. Modern vurgulu. Biraz yabancı havalı biraz İstanbul; ama en çok ASİ vurgulu.

ASİ’ye’de o olağanüstü çiftlik ve doğanın yanında  kültür olarak zenginliği ekrandan taşan bir şehrin kendine özgü her şeyi vardı. Kasaba kızlarının ya da gençlerinin yetişmesi, görmedikleri, gördükleri vardı. Giyimler apayrıydı. Tiril tiril kumaşlardan. Çiçekli. Saçlar yine öyleydi. Scarkettvari.

Kızkardeşlerin akşamları dertleşmeleri, çekişmeleri, küçüklerin her dedikoduyu öğrenmek için üstelemeleri çok sahiydi. ASİ’ye’nin saflığı, dizinin  belki de ayarının yirmi dördüncü niteliğiydi. Yirmi dört ayara damgasını vuran.

Yine çıkagelen bir düşman aile oğlu var yeni dizide de. Yine kapanmamış bir konu sinsice alttan alttan yol alıyor. Yine gerçekleri bilmeyen bir kızın usuldan ısındığı o intikam peşindeki genç ve aile sırrı içinde akan bir öykü.

Dizi izlemediğimi sıkça yazarım. Bu, televizyona hiç bakmadığım anlamına gelmez. Televizyon hep açıktır. Sürekli o kanalda kalınmasını istetecek bir program yoksa eğer  beğenilen herhangi bir görüntü ile o görüntü bitene kadar vakit geçebilir. Bu bir dizi de olabilir. Dizi sonuna dek izlenmez; ama diyelim ki bir göl sahnesi varsa o sahne bitene kadar göle bakıldığı olabilir. Bu da diziyi izlemek, konunun akışını, gelişimini bilmek anlamını taşımaz haliyle.  

Zamanla ne olacak bilemiyoruz güneydeki  İstanbul’u görmemiş, çok sonraları gören ASİ’ye’den bir hayli farklı olsa da İstanbullu bir çiftlik kızı olduğu yeni dizi. Asla kötü bir dizi değildir elbet. Asla ASİ’ye’de olamayacak gibi şimdilik; oysa ASİ’ye’nin ikizi olmak için yola çıkmış gözüken bu dizi… Aralarındaki fark, daha yazıdaki başlıkta.
……………………………  .
(Her hakkı saklıdır)
Not: Yazımda yer alan yalnızca kendi çektiğim fotoğraflar ve içerik izinsiz olarak hiçbir yerde ve şekilde kullanılamaz, 
Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 02.12.2016, 15:06

Acemi.demirci@yahoo.com.tr; @AcemiDemirci