Bir
dizi izledim. Yayın gününün yolunu gözleyerek. Haftanın o gününü, Cumayı, saat
sekizi dört gözle bekleyerek. Başlama saatleri sevinç, bitiş saatleri yeni
bekleyiş anlamına gelen bir diziydi.
Neden
öyleydi peki? Yok mu sanki başka dizi? Ne anlatılmıştı o dizide de böylesi sarmıştı? Belli bir kültür hatta
eğitimdekileri. Belli bir çevre sevgisi, doğa anlayışı, kültürel ögelere
düşkünleri. Kültürel her şeyi içinde barındıran. Yemeğinden
çeyizine. Çiftlikli.
Yok
muydu başka; bir kızla bir oğlanın aşkını anlatan dizi? Var, gırla gidiyor hem
de. Tüm dizilerde konu bir kızla bir oğlan etrafında döner. Hepsi kendince bir
sevdayı anlatır. Hepsinde çok sevenler, severmiş gibi gözükenler, belki gururlarından
sevdiğini asla belli edemeyenler; ama şöyle bir silkelenseler yere
döküleceklerden içleri anlaşılıverecekler, oyun düzen içindekiler, her şeyi
bilip de susup söyleyemeyenler var. Ama kimisinde bunlar öylesine var,
kimisinde içe işlercesine var. Nasıl, ne, neden
o zaman o fark?
O
fark, olayların geçtiği evden şehre dek belirleyici. Hep yazdığım gibi tefriş
salonunu andırmayan ortamlar belirleyici mesela. Bir mağazadan bir hamlede alınmış, bugünün
ürünleri olduğu besbelli yepyeni eşyalarla dolu evler, köşkler, mekanlar asla
inandırıcı olamıyor. Gerçek gözükmüyor. Yani orada dizi için oluşturulmuş yapay
bir ortamı değil de yaşanmışlıkları yansıtan eski eşyalara dek belirleyici.
Samimiyet
mesela, öyle bir belirleyici ki. Sevdanın nerede yeşerdiğine dek ögeler sürer
gider.
Tüm
dizilerde herkes aşık. Herkes o aşk için her şeyi yapacak gözü karalıkta. ASİ
dizisinde de vardı bu ilk ve esas öge.
Vardı da, sanki dizi gereği değil, hakikaten vardı. Öyle hissettirdi.
Gerçi
ASİ’yi izleten şey, tek bir şey değildi. İzleten şey, o diziye bakarken bir
tabloya bakmaktı mesela. Tablodaki donup
kalmış figürler, aslında tabloya
çizilene dek neler yapmışlardı; tablo çizildikten sonra neler neler olacaktı anlattılar.
Zaten
metropoldeki koşturmacadan yorgun insanlar saat sekizde o da oturabilirlerse
koltuklarına oturup yine metropol koşturmacası sunan bir dizi izlemediler o
dizi ile. Evet çok koşturmacalı, yoran, emek isteyen, hatta o emeğin hiç yağmur
yağmadığında da çok yağmur düştüğünde de bir anda yok olacağı bir uğraş
içindeydiler. Tarımla uğraşıyorlardı. Ama koşturdukları yerler tozlu tarlaydı,
trafik karmaşalı bulvarlar değil.
Çitfçiydiler.
Hakkıyla. Çiftlikte yaşayarak. Traktörlerde tarla sürerek. Ata bile binerek.
Doğaldılar. Hala elde dikme, ilikleri elde açma giysileri vardı. Ata binerken uzun
kloş etekler ya da bol pantolon etekler pek yakışıyordu. Anadolu havası solunuyordu tam anlamıyla.
Bakır sahanlardan çeyiz sandığına.
Biz
dizi izlerken o dizinin içini izledik,
dışını değil. Yani dizide oynayıp adı başta yazılanları izlemedik. Makyajları nasıl, giysileri nasıl,
mobilyaları nasıl, köşkleri nasıl izlemesi değildi bu. Zaten böyle bir izleyiş
efsaneye varacak bir dizi olgusu sağlamaz. Beklentilerin bir kısmını karşılayan
kişisel bir vakit geçirme olur. Oysa bizim izlediğimiz, bir doğa belgeseli, mimari
belgesel, tarım programı, halk kültürü filmi, hasret kaldığımız hayvanlar,
koyun sürüsünden atına, horozundan ördeğinden kümes hayvanına çiftlik yaşamı,
kır çiçekleri üzerinde uzanma, gökyüzünü gece yıldızlarıyla gündüz göz kamaştıran
güneşiyle izlemekti.
Diyeceğim,
bir ikinci izlediğim dizi olamadı bir daha, böylesine benim seçtiğim. Haaa,
izlediğim diziler oldu. Konuları itibariyle. Ki o konular zaten beni seçmiştir
daha çekim sırasında. Elveda Rumeli gibi. Captain Onedin gibi. Şimdi de Vatanım
Sensin gibi.
Yani
dizi izlemek çoğu kişi için biri bitip biri başlayacak oyalayıcı bir süreç iken
seçici olanlar için birkaç saatlik bir zamanı ona adamaya kesinkes değecek bir bütündür. Ögelerin biri bile eksik olsa izlenmekten
cayılacak belki. Bütünlük bozulacak çünkü noksan bir öge olduğunda.
Her
şeyi yerinde bir dizi bir kez çıktı
işte. O da ASİ idi. Belki ögeleri hiç de yerli yerinde olmayan bunca
diziye isyanla bu addaydı. Ve bize
öyle bir hitap etti ki… Bir dizi için bir kez hadi iki kez yazı
yazılması olabilecek bir şeyken üstünden yıllar geçmesine rağmen yazılacakların
bitmediği, bitmeyeceği bir anlatım, sunum, görsellik, sinema oldu. Şimdi de efsane oldu. Yüz binlerce oy alarak.
Seçildi yani efsaneliğe.
Şimdi
sadece bir dizi değil bir edebiyat, sinema, kültür, belgesel, halk bilimi, moda
başyapıtı olarak anılmaya devam ediyor. Eder de hep J.
(Her
hakkı saklıdır)
Ayşei
Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 08.03.2017, 09:56