Bir yaşam ki;
Ayaklar
toprağa değerek. Tarlada sabahlayıp, otların içine dalarak. Toprağın
kokusunu duyarak büyümüşlerin yaşamı.
Toprağı avuçlamışların, toprağa kazma vurmuşların, bel yapmışların
yaşamı. Nasırlı ellerin, terli alınların, çatlamış avuçların öykülerinden
oluşur orada yaşam. Asi kenarında. Asi akarken yaşamlar da akar. Asi tersine
akar. Bazen yaşamlar da.
Kazmalar toprağa da vurulur taşlara da. Taşlar
güzellik katar orada hayata. Ev olarak, mimarinin yapı taşı olarak. Sanata
dönüştürür ortalığı. Orada toprakla uğraşılır, taş evlerde yaşanır. Taşlarının
üstü toprağın bitkileriyle, çiçekleriyle desenlenmiştir.
Ekim mevsiminde geceyi gündüze katarak geçer hayat
orada. Hasatta gülmesi beklenen yüzler gülmez bazen.
Bir çiftlik ki tablosu yapılası. Gündüzü ayrı havalı
gecesi ay ışıklı. Mutfağında pişen yemekler özgün. Ora bura mutfağı, yemeği
değil yani o mutfağın kokuları. Doğrudan Hatay mutfağı. Künefesi de kokar mis
gibi, tereyağında pişen yemekleri de. Ama hepsi de zahmetli. Hem de nasıl
lezzetli.
Sadece tohumlar yeşermez o çiftlik avlusunda. O
çiftlik evinde. O komşu tarlalarda. Sevdalar da yeşerir. Kinler de. Garezler
de. Duygu bolluğu hasat edilir oralarda. Her türlüsünden. Ama hepsi de ağlatır.
Sonu güldüren de olmaz değil. Onlar evlerinde gülerken biz de güleriz
evlerimizden.
Öyle sevdalar ki. Ne unutulur ne unutturur. Kardeş
sevgisi de vardır sevdalardan ayrı. Naif yüreklerde, çetrefilleşmemiş
düşüncelerde, tek bir yörede yoğrulmuş kişiliklerde büyür büyür destan olur
sevdalar. Nedense hep düşmanların kalbine düşer aşk ateşi. Nedense düşman aile
çocukları sever birbirini. Neyse ki düşmanlık sevgiye yenilir de sevgi kazanır.
ASİ, sever de sevdirir de.
Acemi Demirci, 22.08.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder