3 Kasım 2012 Cumartesi

Asi mayası çalmak-2


Asi mayası çalmak-2

O çiftlik evinde çiftçilikleri, okumuşluklarının önüne geçmiş bir baba kız vardı. Kırılgan duruşlu, kırık gülüşlü bir kız kardeş vardı. Kanmış, kandırılmış bir ortanca kız kardeş daha. Bir de tekme kazıntısı, tam evin küçüğü olmanın hakkını veren en küçük kız kardeş vardı. Eklinde gitarıyla.

Ve elbette tertemiz bir sevda. Öznesi sadece iki kişilik. Demirden, çelikten. Ama bazen de camdan. Cam dedikse kırılmaz; ama kırılacakmış gibi görünür.

Doğanın en görkemlisi, mimarinin hangisine bakılacağı şaşırtanı, kültürün çeşit çeşidi, yemeğin otlusu, etlisi, sıcağı, soğuğu; ama ille de Hatay mutfağı olanı oradaydı.

Tiril tiril giysiler, moda dergisindekilere hiç benzemiyordu. Basmadan, pazenden ketenden. Çiçekli hem de. Uçuşuveren. Bir çiftlik kızı, moda dergisindekiler gibi giyinmez.  Saçlara maşanın nasıl da yakıştığını gördük her defasında. Gön çantanın çapraz takılanını.

Mobilyanın masifi, lde oymalısıydı oradakiler.  Eskisi. O kadar eskisi ki kim bilir kaç kez cilalanmış bir marangoz atölyesinde. Kaç kez tamir görmüş kırılan kapağı, kilidi, kolçağı. Yaşanmışlık sinmiş üstlerine. Şimdiki kuşak, onların üstüne otururken “Bu topraklar 300 yıldır bizim” derken, babalarının, dedelerinin oturduğu koltukta oturarak diyordu belki de bunu. Bu bence hayatın en büyük lüksü. Bunu diyebilecek kaç kişi var ki? Onlar diyenlerdendi.

Babalarının,  dedelerinin ektiği, biçtiği, doyduğu, suladığı topraklarda aynı eller değilse bile aynı aileden eller hasat yapıyordu. Bazen hasat için yağmur duaları da yapılıyordu. Bir çiftlik ve çiftçilik temalı dizide yağmur duası olmazsa olmaz. Hayatta yağmur duası hep oluyorsa, dizide olmazsa hayatın bir yönü eksik kalır.
Sabun şenlikleri de eksik kalmamıştı dizimizde. Orada bu şenlikler yapılıyorsa dizide de olacaktı. Oldu da zaten Hatay hayatının içinde hep olduğu gibi.
Maya buydu işte. Doğallık, kültür, aile bağları, tiril tiril giysiler ki çiçekli basmadan. Lastik çizmeler.

O maya öyle bir tutmuş ki seyirci gölünde, öyle böyle değil. Değil göl, denizler, okyanuslar aşıp mayalamış kimleri kimleri. Birbirini hiç tanımayan, bir havaalanında, tren garında, otobüs terminalinde bile karşılaşma ihtimalleri olamayan insanları. Hepsinin adları ayrı, işleri ayrı, zevkleri ayrı insanları. O ayrılıklar bir kısacık kelimede mayalanmış. ASİ. Önce bir ters akan nehir sonra bir göl sonra bir derya olmuş Asi mayası çalınmış her yer.”
Acemi Demirci, 11.06.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder