İsyankar anlamlı sözcük Asi mi? O artık
“bitmez bağlılık” anlamlı bir kelime oldu
Bir dizi izleyene kadar bizim için sadece
bir sözcüktü “asi” Ne daha fazlası ne daha azı. Lamı cimi yoktu. Korsanları
çağrıştıran bir sözcüktü asi. O kadar. Ötesi yoktu.
Başkaldıranlar bu sözcükle tanımlanırdı.
Kafa tutan, isyan çıkaranlardı asiler.
Asi denildiğinde hoşlanmazdık bile. Gerçi
yeni yetmelikte bize de denmiş olabilir, biz de asi olarak nitelenmiş
olabiliriz on yedimizde. Ama o yeniyetmeliğin olağan akışındandı. Sonra kavak
yelleri durulur, ayaklar yere basardı.
Sözlüğün ilk sayfalarında “A” harfi ile
başlayan sözcükler sıralamasında sonlarda yer alan bir sözcük olan asi, nasıl
da zarif bir anlama büründü sonraları.
Romanlarda ya da şiirlerde rastlardık
daha çok bu sözcüğe.
Günlük hayatımızda az kullandığımız hatta
günlerce hiç ağzımıza dahi almadığımız bir sözcüktü belki de.
Ne zaman mısır koçanları arasında gezen,
Asi nehrinin yosunlarına özenmiş mısır koçanlarının yeşilinden; toprakta,
yaprakta, dalda, koçanda gezinen bir çift çiftçi ruhlu gözle karşılaştık o zaman
bir ASİ masalına yol almaya başladık. Sadece mısır tarlalarında, maydanoz
tarlalarında, ekinlerde, ovalarda değildi yolumuz. Hatay’ın uzandığı, Asi
Nehri’nin döküldüğü Akdeniz sahilleri bizim için Asi bir yol oldu. Ama ne yol.
Yol bitse de biz hala yürüyoruz. Ne güneş; ne yağmur; ne dolu; ne fırtına. Seve
seve yürüyoruz aldırmadan.
Pamuk yetişir güneyin bereketli
topraklarında. Biz pamuk yürekli demirler görür olduk güneşin kavurduğu,
çatlattığı bazen suya hasret tarlalarda, bahçelerde.
Mısır tarlalarının nazlı nazlı uçuşan
sarı püsküllerinden bir müzik doldu evimize bir akşam, hiç beklemediğimiz bir
anda, hiç ummadığımız tesirde, sihirli bir flütten gelircesine. O an kulak
kabarttık o müziğin anlattıklarına.
Kulak kabarttık önce; sonra göz kulak kesildik.
Göz kulak kesildik derken ardından
müptela kesildik bir diziye.
Asi, bizim için sözlüğün ilk harfinin
yer aldığı bölümün sonlarındaki üç harfli bir sözcük olmayı terk etti, çaldığı
maya tuttu. ASİ bir korsan kesildi Asi; bizi esir aldı gemilerimizde, Cuma
günleri saat 20:00’den başlayarak. Ve Cuma günleri saat 22:00’den itibaren öbür
Cuma’nın saat 20:00’sini bekleterek. Hiç böyle sevilen bir asi, bir korsan
olmamıştır daha evvel hiçbir denizde eminim. O korsan Akdeniz’den çıktı. Şimdi
Monakolar’da geziyor ara sıra.
Asi bizim için ASİ’ye’nin kısaltması
oldu. Güzelliklerin kısaltması oldu. Saf sevginin, naif bakışların,
bozulmamışlıkların kısaltması oldu.
ASİ’ye,
ASİ idi ve ASİ bize masaldan öte bir sevgiyi, aile bağlarını, kinin
aslında bir sevgi bendine çarpmadıkça ne kadar güçlü çarpınca nasıl da kırılgan
olduğunu; kin zehrinin panzehirinin
sevgi olduğunu kulaklarımıza duyurdu, gözlerimizin önüne serdi.
ASİ bizim için tutku oldu. Asi’nin
sözlük anlamı ne olursa olsun, sözlüklerde nasıl tanımlanırsa tanımlansın tek
anlamlı bir sözcük oldu: Bitmez bağlılık.
Tutkulu sevdaya tutkuydu bağımız.
Tabiata tutkuydu hem de nasıl.
Mimarinin taşlarda konuşanına tutkuydu.
Mimarinin hasına tutkulu gözlerimiz bayram yaptı taş konakların her köşesinde
gezinirken.
Kıyafetlerin en kadına yakışanının, en
çiçekli, allı güllüsüne; rengin çiçeklerde bayılmışıyla desenlenmiş basmalara, pazenlere
biçileninin; kloş eteklerin kalın kemerlerle süslenmişinin; tiril tiril
uçuşanının adı oldu.
Kır tarzına nasıl da hasret kaldığımız,
şehir hayatında buluta, kaya başında yeşillenmiş yosuna, uçuşan her çeşit kuşa
, ağaç gölgesine aslında nasıl da içten
içe özlem çektiğimizin aynası oldu.
Egzozlu çok şeritli yollarda, trafik
sıkışıklığında bunalmışlar olarak yağız atla gölgeli yolda, palmiyeler altında
ya da Samandağı sahilinde bir gezintinin güzelliğini, yalınlığını duyumsatan
oldu. Sadece bir diziydi Asi; ama tüm bu kavramları sadeliğiyle duyumsatandı
da.
Aynı anda sevgisinden, nefretinden,
kininden, intikamına kadar pek çok hissin gezindiği dumanlı başların, bir gizli
köşedeki ağaç altında, saçları savuran rüzgara karşı oturarak dinlenmesi oldu
bazen. Dert ortağı bir küçük oğlanla.
Dumanlı başlar, dumanlı dağlara kafa
tuttu efkarda. Duman, iki seven ama sevgilerini kendilerine, birbirlerine,
çevrelerine söyleyemeyecek koşullarla kuşatılmış sevdalıların gözlerindeki pus
oldu. Bazen aktı o pus göz pınarlarından;
bazen ters baktı gizlilerde ağlatmak üzere.
ASİ, 71. haftasında bizim için
bittiğinde yeniden başladı.
Hani anka kuşu gibi. Külünden doğan
efsane kuştur ya anka; ,simurg da denir ona. Anka, Kaf Dağı’nın ardından kalktı
geldi; yanıbaşımıza konu. Yeni bir ad daha edinmiş olarak. ASİ adıyla.
71.haftasında yandı masal kuşumuz. ASİ
adlı anlamız.
Hala onun güzel tüylerini; mısır
koçanlarıyla dolu tarlalardan ılık ve sakin rüzgar gibi süzülerek gelen
notalarını; uçuşunu; sahile, tarlaya,
saklı köşelere konuşunu; yanışını yazıyoruz, yaşıyoruz. Küllerinden mürekkep
yaptık. O mürekkeple yazarak her seferinde, her yazıda yeniden yaşatıyoruz.
ASİ anka oldu, yandı. Biz de bitmelere karşı asi. Küllerinden böyle
doğuyor işte yeniden, yeni baştan ASİ.
Acemi Demirci, 05.07.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder