Bir Issız Adam bıraktı Asi, adı belli.
Adı belli olmayan nice ıssız adam, ıssız yürek bıraktı gerçekte.
Bir ıssız daha var ki onun halini bilen
hiç yok.
Tarlaların, otlakların kızıydı bizim
ASİ’ye. Çiftçiydi o. Hem de üniversitelisinden. Diploması duvara asılası ve
kibirlenesi değildi. Çiftçiliğini pekiştiresi, sonra bir kenarda unutulası bir
kağıttı o kadar.
Topraktan zaten anlardı daha doğduğundan
beri. Üzerinde otlayan koyunları doğurtmak, kuzuları salgından korumak için
diplomalandı bir de yaşı gelince. O işler, anadan atadan görülerek yapılamazdı
ne de olsa. O da en yakın şehirde bir üniversiteli kız oldu. Havası Hatay
havasına benzer, bitkisi Hatay bitkisine benzer. Suyu da benzer, sıcağı da.
Tarlaların lastik çizmeli kızı,
ekinlerin arasında dolanırdı.
Papatyalarla kaplı toprağa sırtüstü uzanır, gökyüzüne bakarken kuşlar
onu dinlerdi; o da kuş ötüşlerini. Havayı solurdu. Zeytin kokan. Defne kokan.
Portakal, limon kokan. Kekik kokan.
Kozcuoğlu çiftliğinin çiftçi kızı,
ekinler boylanırken tarlaları çizmesiyle
yara yara dolanırdı. Avuç içleri buğday başlarını okşayarak. Dolu taneleri tek
tek hissederek. Diz boyu ekinler arasında bir buğday başağı olurdu o da . Bir
başak oluverirdi anında. Bütünleşirdi
tarlayla tapanla.
O, geniş yollarda lüks arabalara binmedi
lastik izleri bıraka bıraka lastik çizmeli kız, yollara simsiyah çizgiler çize
çize. Camı aralayıp sonuna kadar açık radyodan
yakıp kavuran, ağlayan inleyen, ölüp ölüp dirilen, esaslı bestekarların
kulaklarında şimdilerdeki iç ağrısı, yeni modalardan şarkılar dinletmedi
kendisi de dinlerken. Onun müziği rüzgarın sesi, ASİ’nin şırıltısı, yaprakların
mırıltısı, kuşların ötüşüydü.
Kuşların ötüşünü, ağustos böceklerinin
cırcırını, arıların vızıltısını şarkı edip kendine hasat yaparken koca
tekerlekli koyu mavi bir traktördü onun arabası.
Ben traktörleri hep sevdim. Çünkü
tarlalara gidilen araçlardır traktörler, tarlaları işleyen makinelerdir onlar.
Kasaları saman balyalıdır. Arkası
tarlada çalışacak kadın, çoluk çocuk yüklüdür. Bizim çiftçi kızımız ASİ’ye
sürücüsüyken traktörün neşesine tanık oldum. Koyu mavi traktörün hercaiye
dönüştüğü de oldu, uçuk mavi de oldu bulutlara karıştı sevincinden uçarken.
Şimdilerde çiftlik de yerinde, Hatay da.
Koyu mavi traktör de oralarda bir yerde. Nerede, kimleri taşıyor bilinmeden.
Burduğu yerde burnu İstanbul’a dönmüştür diye geliyor aklıma hep. Olgun
buğdaylarla dolu tarlalara gidiyor, sürüyor, arkasındaki işçileri taşıyor yine elbette. Ama anahtarı başka ellerde
artık. Sürücüsü başka bir çiftçi. ASİ’ye’ye benzemez. Motorunun sesi başkalamış
olmalı. Ağlıyor gibi sanki. Bir samanlığın önünde ya da duvar dibinde ıssız
kalmış iç çekiyor mutlaka. Her hasattan sonra çıkıp geliverecek bir ASİ gözlü
sahip bekler gibi ıssız şimdi bir duvar dibinde üstüne eski bir patiskadan
güneşlik örtülmüş beklerken. .
Acemi Demirci, 12.10.2012,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder