Biri de aynı bini de.
Bir kere de izlesen aynı bin kere de. Belki bin biri
bulanlar olmuştur daha ben ikileyemedim bile.
Birkaç yıl önce, haftada sadece bir kere, haftanın tek bir gününde yalnızca saat
20:00-22:00 arasında Hatay’da bir çiftliği, tarlalarını, yaşayanlarını,
geleneklerini, doğallığı, naifliği izlemekle yol bulmuş; yıllar aktıkça akacak bir kapılış.
Üstelik üstünden birkaç yıl da geçti. Bölümleri
indirmiş ve istediğinde, özledikçe izleyenlere öykünmüyor değilim. Değilim ama
hala elim değmedi o işlere. Foton devri dedikleri doğru galiba. Bir gün yirmi
dört saatte geçmiyor gibi. On altı saatte geçiyor sanki. Yoksa hiç indirmez
miydim ben onların yetmiş birini de yetmiş bir defa.. Ellerim hep tuşlarda. Kah bura konularına kah
“olur a bir gün bir işe yararsa” diye başka başka yazılara, öykülere değiyor.
ASİ bu akar,
akarken de akıtır. Bizi de sürükler önünde. Selin önündeyiz. Selin önündeki
kütükler bile bir yerlere takılı kalır ama biz ne dal tutarız ne ağaca sarılırız.
Akarız Asi ile. Zaten kütük de değiliz.
O bir teşbihti.
Öyle iyi anladım ki ASİ’nin ters aktığını. Güya
bitti dizimiz. Ama biz dizinin hala tam içindeyiz. Göbeğinde. Hatay güneşinin
altında. Çatlamış toprağın üzerinde4. Çiftliğin palmiyelerle gölgelenmiş
yolunda. Künefe kokan, Hatay yemekleri kokan rafları işlemeli örtülerle
kaplanmış mutfağında. Esintili
terasında. Düşman ailelerin herpsinin de evlerinde. Koyunların ağılında.
Atların nal izlerinin peşinde. Taş evlerin köhnememiş ama eskidikçe dirilmiş
avlularında. Çay masalarında çiftlik bahçelerinde ceviz ağacı altına kurulmuş.
Lastik çizmelerden halılara dökülen çamurlarda. Sulama kanallarının
yanıbaşında.
Hala en sevdiklerimizin tam ortasında Hatay,
Kozcuoğlu çiftliği, sabun şölenleri, lastik çizmeli kızla komşu çiftliğin
oğlunun aşkı. Evin her bir bireyi,
oranın her aşkı taptaze aklımızda. Sevdaların külleneni de, alev alev yananı
da. Ne yangınmış o sevdalar. Ne Asi Nehri’’nin bulanık suları söndürebildi hani o ters akan çılgın
nehir ne de geçen yıllar.
Bir kere izledim ASİ’yi. Sadece bir kere. O da yetti. Binlerce sayfaya
bedel, yüz binlerce sözcüğe denk oldu. Yüz
binlercesi de yolda.
Acemi Demirci, 24.08.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder