Bazen çoban, bazen yaban. Ama hep kuzuların içinde
bir ana kuzusu. Kuzulara bakar da hem. Veterinerlik onun mesleği. Elinde doğar
kuzular. Elinde iyileşir koyunlar.
Sürülerle koyunu kurtarır bazen yan çiftlikteki salgından. Uyumadan. Yemeden
içmeden. Gıdası salgından çıkmış
koyunların neşeli meleşmesi olur. İşte keyf budur.
Gururlu bir babanın kızı. Gurur ona vız gelen bir ağanın torunu. Gurur yıkar; ama yıkılmaz. Yine de gururlar da çiğnenir bir gün. O gün kalp söz dinlemez. Kalp başka atar. Kalp içine gireni dinler. O ki bazen düşman bellenmiştir yan çiftlikçe. Yan çiftlikler birbirine hasımken yanyana gelemeyen yanık yürekler atar kimseler bilmeden orada, birbiri için.
Kanun adamı babanın, kanunsuz işler yapmış dedenin
torunudur. Aşkın kanunlarının önünde de boyun eğmiştir. Boyun eğmişlikle diz
çöktürmüştür dize gelmez hasımlıklara.
Erkek gibi desem değil tarlalarda ağa dedesi gibi
yürürken. Babası gibi toprağa sevgiyle sarılırken. Kız gibi mi desem. En iyisi çiftliğin lastik
çizmeli kızı demek onun için gecesini gündüzünü ekinlere adayan.
Eteği en kloşundan. Has deriden kemerinin ucu, tokasından sarkan. Gömleği elde dikme. Hazır
giyim bilmez hiç. Terzileri vardır ustasından kaç kuşaktır. İğnesi pek
maharetli. Seçtiği kumaşların deseni allı güllü. Yapraklı, dallı. .İncecik
çiçekli. Yakaları su taşlı, düğmelerin kenarı fırfırlı. En has kız
giyimindendir yani. Pantolonu bile o eskilerin etek pantolonlarından. Ata
binerken giyilince pek yaraşandan. Ancak
o giysinin içindeki kız, erkeklere kök söktüren cinsten.
Ne ışıklı caddelerde gezer ne pahalı vitrinlerde göz
gezdirir. Yazın kurak tarlaların tozu içinde dolanır, kışın çamura bulanır.
Lastik çizmelidir ayakları. Çiftliklerinin
lastik çizmeli kızıdır. Annesinin gözünden sakındığı koltuk takımlarına bulaşır
çizmelerinin çamurlar.ı Çok homurdanır annesi
yüzden. Bir elma ısırırken gizliden güler geçer bu söylenmelere. Ertesi
gün yeniden çamur dökülür lastik çizmelerinden salonun el dokuması, kökboyası
yün halılarına, ortalığa.
Koltuğu duvar üstleridir, bir ıssız köşedeki ağaç
altıdır. Nefesi rüzgarda derinleşir. Ovasız yerlerde nefessiz kalır. Arkadaşı
da yoktur kız kardeşinden başka. Hiç arkadaşı yoktur hem. Bir küçük oğlanı, Hasan'ı saymazsak. Dünyası;
tarlası. Bir de sonradan sonraya sevdası. Böyle akar onun hayatı Asi nehri
boyunda.
Taş duvarlarda oturur taş köprüler üzerinde ağlar.
Taşlaşmış yüreklere dokunmak ister. Taşları yumuşatmak ister. Hani o
kuzularının tüyleri gibi. Yumuşacık yapmak ister keskin, bıçak gibi keskin
hisleri.
Alır başını gider ara ara dere tepe. Aklına esince.
Estirince. Ne anası babasına ne sevdalısına halini anlatamadığında. Hatta kendi
de kendini anlamadığında. Dağlara, deniz kıyılarına. Saklı köşesine gider.
Uzanıp giden ufka bakar. Elleri dizlerinin üzerinde kavuşmuş, gizli yerinin tek
ağacının altında çömelip kalır. Ta ki o demir ses, ipek bir seslenişle ismini
söyleyene dek.
Şelalelerin, tarlaların, çiftliklerin, portakal
bahçelerinin güzelliğini bilir. İstanbul'u bilmese de. Kır çiçeklerinden
desenlenmiş fistanlar giyer. Lameler, ruganlar, tuvaletler giymese de. Bir de
bir altın lira takınır. Şenlikten bulma. Sabundan çıkma. O altın ki kimin
sabunundaysa onu bulan evlenir kısa zamanda. Altını koyanla hatta.
Kır tarzının, çiftlik evlerinin klasik
odalarındandır odası. Pirinç başlıdır karyolası. Danteller durur orada burada.
Sehpalarda. Çeyizi ceviz sandıklarda saklanır. Bakır kap kacağından, el
dokuması halısından. Kiliminden, etamin işlemeli, rahibe işi örtülerinden yemek
takımlarından. Çeyizin hasındandır çeyizi.
Traktöre de biner ata da. Atı onun arkadaşıdır,
traktör kader birliği ettiğidir. Tarla da sular üstü başı yaş olana dek, yağmur
altında da ıslanır. Bir de yağmur altında bir ata binişi vardır. Sevdalısıyla
karşılıklı yavaşça döne döne. Kuğu dansı yaparcasına. O ıslanma, o sırılsıklam
ıslanma sadece yağmurdan mıydı acaba?
O ne delifişek. Ne asi. ASİ'ye. Kısa yoldan çağırıyorlar onu ASİ diye.
Acemi Demirci, 03.09.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder