Asi, ılgıt ılgıt akıyordu rüzgar sesi gibi.
Üzerindeki eski taş köprünün ardından. Kenarında gelincikler açmıştı. Kimisi
iki taş arasında. Yapayalnız. Tek başına.
Koyunlar berideki otlakta yayılıyordu. Melemeleri
duyuluyordu papatyalar kadar beyaz kuzuların.. Arı sesi, kuş ötüşü, böcek
vızırtısı senfonisi dinleniyordu asırlık çiftliklerin yan yana uzandığı kentte.
Asi, koyu renkli sularıyla sakince akarken
Reyhanlı’nın girişinde bir toz bulutu yükseldi. Istanbul’dan gelme bir araba
tozu dumana katarak girdi çiftlik evlerinin sıralandığı toprak yola. O tozu
dumana katarak delicesine girerken Asi’nin rengi biraz çamura dönse de yine de
sakindi yatağında.
Otlayan koyunlar ürktü arabadan. Bir kız yola
sıçradı kızgınca. Kollarını açtı. Savrulan toza dumana, savrulan saçları
karıştı. Öfkesi ne arabaya ne de sürücüsüneydi. Öfkesi, görünürdekini görmeyen
demir gibi gözlereydi kızın.
Asi o günden sonra pek sakin akmadı. Bulanık suları
yavaş yavaş kıpırdadı. Çalkalandı.
Tozlu yolda kollarını açan kız, İstanbul’dan gelen
yabancı arabadaki yabancı delikanlıya kollarını açmasa da onu dinlemeyen kalbi,
o yabancıya kapısını açtı. Ardına kadar.
ASİ’ye kızın suyu da çalkalandı, kıpırdadı Asi Nehri suları gibi.
Asi sular, asiydi geçmişin getirdiği küskünlüklere.
Asiydi, kalbini dinlemeyen; ama ailelerin kinlerini dinleyen iradelere. Asiydi,
geçmişteki hataların yeniden yeniden tekrarlanmasına. Asi sular kızdı, yuttuğu
bir öyküyü hatırlayınca. Yutup geri kustuğu iki çocuğun öyküsüyle bulandı
durdu. Köpürdü, coştu. Kükremesi bile duyuldu köprüden geçenlerce.
Asi sularla aynı adda ASİ’ye kız , kollarını iki
yana salsa da kollarını açmak istedi hep köze dönmüş demirle dağlanmış bir
kalbe.. Ama geçmiş.. O acı geçmiş. O acıları geçmeyen geçmiş…
Asi suların kızgınlığı dinmedi, söylediği sevda
türküsünü dinlemeyenlere. Coştu taştı o da. Sel suyu oldu. Kalplere girdi;
gönüllere girdi; nerede saklı bir anı varsa o odaya girdi. Öyle gürül gürül
girdi ki ne var ne yoksa yıkadı, arındırdı sel sularıyla.
Sıkı sıkı kilitli Demir kapılar bile açıldı Asi
sularının karşısında. Demir yürekler, sabundan çıkan altınlar gibi pırıldadı.
Pamuk gibi oldu.
ASİ’ye kız, o seli kah gözyaşında gördü, kah kendini
dinlemeyen duygularında. Asi sular yatağına çekilirken, selin suladığı çorak
topraklarda fidanlar belirdi. Yeşerdi ortalık. Menekşeler, güller açtı.
Hanımeli, yasemin, portakal çiçeği koktu her yan. Boz tarlalar yemyeşil güldü.
Kurumuş duygular sulandı. Kapalı kalpler açıldı. Ne var ne yoksa o ana dek
söylenmemiş, dökülüp saçıldı.
Asi sular yatağında sakince akarken yeniden, Asi
kenarında biri Demir’den bir el,
biri minik bir el, biri yaba, orak tutmuş avuçlarında yara izi olan ASİ bir
el birbirine sıkı sıkı yapışmış kuzu
sesleri arasında gezerken güneş, ASİ’ye kızın boynundaki altında yanıp, göz kırptı
gülerek..
Acemi Demirci, 26.09.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder